Ani Şehri Kalıntıları

40 Kapılı Şehir! Kars Ani Şehri Kalıntıları

by admin

Iğdır’da ikinci günümüz yine harika bir kahvaltıyla başlamıştı. Hiç bitmesin istediğim kahvaltıyı Kars’a gitmek için geride bıraktık ve yola koyduk. Yol çalışmaları, tek şeride düşen yollar gibi nedenlerle yaklaşık 2.5 saatlik bir yol bizi bekliyormuş fakat ben bunu yolda öğreniyorum. Haritadan bakınca Iğdır ve Ani Şehri Kalıntıları oldukça yakın görünüyordu oysa…

Eğer Kars‘ta konaklıyorsanız yol sorununuz pek olmayacaktır. Kars’a ulaşana kadar arkadaşımın şarkıları ve radyo ile idare ettik ama hem ağustos sıcağı hem de sakin şarkılardan iyice bayınca bir ara Rammstein’den Du Hast dinlediğimizi çok net hatırlıyorum. Uçsuz bucaksız toprak arazilerde kimseyi rahatsız ettiğimizi sanmıyorum. (Arada yanımızdan geçen araçlar biraz şaşırıyorlardı ama olsun.)

Ani Şehri’ne Giriş

İki tarafı Arpaçay ile çevrilmiş Ani Şehri bizi şehir surlarıyla karşıladı. Surların çevrelediği Ani Şehri’nde eskiden 40 kapı ve 1001 adet kilise olduğu söyleniyor bu nedenle de 40 kapılı şehir veya 1001 kiliseli şehir olarak adlandırıldığını görebilirsiniz. Surlardan içeri adımımızı atar atmaz çorak bir arazi ve üzerindeki kalıntıları gördük. Adım attığımız her nokta aslında binlerce yıl önce insanların yaşadığı şehrin bir parçası. Kimi bölmesi mezarlık, kimi bölmesi evlerin, sarayların kalıntılarını barındırıyor. Bu nedenle attığınız her adım aslında zamanda bir yolculuk. Bunu bilerek gezmek çok daha değerli.

Yola geç çıkmamız dolayısıyla biz gezmeye başladığımızda güneş tam tepeye çıkmıştı ve gün boyunca bizi kavuracağı belliydi. Eğer siz de benim gibi yazın gidiyorsanız mutlaka yanınızda su bulundurun. Güneş gözlüğü, güneş kremi ve mümkünse koruyucu bir şapka işinizi görecektir.

Şehrin en eski bölümü olan ve küçük bir ırmağa doğru inen mağaraların olduğu bölgeye inerek gezmeye başladık. Yüzlerce mağaranın bulunduğu bölge gerçekten çok ilginçti. Diğer kalıntıların bulunduğu yerlere daha fazla vakit ayırmak istiyorsanız burayı es geçebilirsiniz.

Abugamir Pahlavuni Kilisesi (1020)

Mağaraların bulunduğu vadiden çıkarak ilk olarak Abugamir Pahlavuni Kilisesi’ne doğru devam ettik. Öncelikle şunu söylemeliyim ki bu yapılar geçtiğimiz yıllarda restore edilip aslına uygun onarılmaya çalışılmış. Restorasyon izleri belirgin olsa da son yıllarda karşılaştığımız kötü çalışmalar gibi değil, oldukça başarılı iş çıkarılmış.

Abugamir Pahlavuni Kilisesi, Ani Şehri’nin en sağlam yapılarından biri. Surlara ve gezilen mekanlara en yakın kilise olduğu için de en ziyaretçiler tarafından en çok zarar verilen yapı. Öyle ki içeri girdiğinizde normal bir insanın ulaşması mümkün olmayan yerlere bile isimler yazıldığını, tarihler yazıldığını görebiliyorsunuz. Bir kilise olduğu için yıllar boyunca zaten içerideki çizimler, eserler zarar verilerek tanınmaz hale getirilmiş fakat duvara ismini kazıyan insanları hiç bir zaman anlayamayacağım. 1946 yılında ziyarete gelip adını kazıyan insan gördüm. Açık konuşmak gerekirse çok ağır laflar saydım oraya bir şeyler yazanlara.

Şehrin içinde gezerken o kadar çok kalıntı görüyorsunuz ki her birinin ne amaçla yapıldığını okumak yerine hayal kurmayı tercih ediyorsunuz. Dev kayaların harika bir esere nasıl dönüştürüldükleri, bin yıldır karşı karşıya kaldıkları kanlı savaşlara ve doğal afetlere karşı direnebilen parçalarının kadar dayanıklı olduğunu düşünüyorsunuz. Yıkarıda gördüğünüz kalıntıların içinde kolonların gölgesinde dinlenirken duvarlara dokunarak zamanda yolculuğa çıkıyordum. Acaba tam da benim dokunduğum yere yüzlerce yılda kimler dokundu?

Menuçihr Camii

Ani Şehri, binlerce yıl içerisinde Ermeniler tarafından kurulmaya başlandıktan sonra Gürcüler, Ruslar, Türkler ve daha bir çok topluluk tarafından yönetildiği, el değiştirdiği ve savaşlara sahne olduğu için Mardin kadar kültürel ve dini özellikler barındırıyor. Yukarıda fotoğrafını çektiğim, uçurumun kenarına yapılmış Menuçihr Camii bu yapılardan biri. Onlarca kilise bulunan Ani Şehri’ne yaklaşık 800 yıl önce inşa ediliği düşünülen bu cami beraberinde bir çok tartışmayı da getirmiş. Kimilerine göre en başından beri cami olan bu bina, kimilerine göre aslında eski bir saraydan camiye çevrilmiş. Kim ne derse desin bu tarihi binanın uçuruma bakan camında oturup rüzgarın sesini dinlemek en keyiflisi. Ayrıca cami içerisinde gezerken operatörüm beni Ermenistan’a geçmiş gibi algıladı ve hattım Ermenistan baz istasyonuna bağlandı. Bu da ilginç bir detay, bir süre hattınız yurt dışındaymış gibi davranabilir, hazırlıklı olun.

Ani Katedrali – Meryemana Kilisesi (989)

Ani Şehri’ne gelmeden önce çok fazla araştırma yapmadığım için gezerken de plansız bir rota izlemiş olduk. Öyle ki bazı kalıntıları göremeden çıkmak zorunda kaldık. Bu nedenle siz gelmeden önce şehir içerisinde gezerken bir rota çizmeyi ihmal etmeyin. Menuçihr Camii‘den çıkarak Ani Şehri’nin en önemli yapılarından olan büyük katedrale doğru ilerledik. Şehrin en eski yapılarından biri olan ve Ayasofya’nın kubbesini zamanında onaran mimar tarafından yapılan bu katedral depremlerde tüm kubbelerini kaybediyor ve şu anda duvarları desteklerle ayakta durabiliyor. Ama buna rağmen içeri girdiğiniz zaman dev kolonlarıyla sizi büyülemeye yetiyor.

Dev kolonları ve ilginç tasarımı ile katedralin içinde uzunca vakit geçirdik. Ağustos sıcağında oldukça serindi katedralin içi. Katedral içinde bulunan tüm fresklerin geçen yüzyıllar boyunca tahrip edilmesine o kadar çok üzülüyordum ki aklıma şu anda dünyanın bir çok yanında teröristlerin ve onları destekleyen insanların yaptıkları yıkımlar geldi ve sustum. Binlerce yıldır hiç bir şeyden ders almamışız insanlık olarak.

Katedralde iyice dinlendikten sonra Arpaçay’a en yakın noktada bulunan ve Tigran Honents isminde bir zengün tüccarın yaptırdığı Aziz Krikor Kilisesi’ne doğru devam ettik. Kilise, tüm Ani kalıntıları içerisinde en iyi halde olanıydı diyebilirim. Bunun nedeni bence şehri gezerken bu yapının biraz çukurda kalıyor olması. Özellikle o yönde ilerlemezseniz bu yapıyı göremiyorsunuz. Bu nedenle pek zarar görmeden ayakta kalabilmiş.

Tigran Honents Aziz Krikor Kilisesi

Aziz Krikor kilisesi, aşağıda Arpaçay ve karşısında Ermenistan topraklarıyla oldukça güzel bir görünüme sahip bir yerde fakat Ermenistan’a bakan tarafında hiç pencere yapılmamış olması ilginç bir detay olarak aklıma kazındı. Kilisenin içi, Ermenilere Hıristiyanlığı getiren kişi olan Aziz Krikor’un hayatından kesitleri anlatan fresklerle dolu ve görece diğer yapılardan daha iyi durumda bu freskler. Binlerce yıl ileriye hikayeler aktarabilmek için güzel bir yöntem.

Son kalıntı olarak gezdiğimiz Aziz Krikor’dan ayrılırken güneyde çok daha ilerde bir yapı daha olduğunu gördük fakat artık harabelerin kapanma saati gelmişti ve hava kararmadan Kars şehir merkezinde de bir tur atmak istiyorduk. Bu nedenle orayı göremeden şehirden çıktık. Bir gün kış mevsiminde de Ani Harabeleri’ni görmek istiyordum ve bu da benim için bir bahane olabilecekti.

Kars Şehri, şimdiye kadar gördüğüm en güzel doğu şehirlerinden biri olabilir. Nedeni ise uzun yıllar Rus ve Ermeni kontrolünde kalan Kars, bu dönemde yapılan bir çok tarihi binaya sahip. Sokaklarda yürürken sanki başka bir ülkedeymiş gibi hissedebiliyorsunuz. Ani Şehri kalıntılarında çok fazla zaman harcadığımız için Kars’a ulaştığımızda hava kararmak üzereydi. Bu nedenle şehirde hızlı bir tur atıp hızlıca Kars Kalesi’ne doğru çıktık. Kaleyi’de gezdikten sonra şehrin hakkını veremeyeceğimi anlayınca dönüş yoluna koyulmak daha mantıklı geldi.

Kars’a Dönüş

Kars, en az 2 gün ayrılması gereken bir yer. Ani Şehri ve Kars şehir merkezi için 1 gün ve geri kalan göl gezisi gibi şeyler için de 1 gün yeterli olacaktır. Ayrıca eğer kışın gelmek çok sorun olmayacaksa bence kışın gezilmesi gereken bir bölge Kars. Özellikle Çıldır Gölü’nde kış gezisi harika olacaktır. Kışın gidebilmek için can atıyorum. İlk fırsatta gideceğim.

Iğdır’a yine harika anılarla döndük. İlk önce İshak Paşa Sarayı, sonra Ani Şehri gerçekten büyüleyici iki gün geçirmiş ve çok merak ettiğim iki yeri görmüştüm. Artık bunları hazmetme zamanıydı benim için. Uzun dönüş yolumuz gecenin zifiri karanlığıyla daha da uzamak zorunda kaldı ama yıldızlar harikaydı. Cuma sabahı Batman’dan yola çıkmıştım ve pazartesi öğleden sonra Batman’a geri dönmüştüm fakat kısacık 3 güne harika anılar sığdırmıştım. Siz de yapabilirsiniz!